Alnına Koyarken Veda Busesi...

İnanın halen dün gibi hatırlıyorum telefonumun o gün çalışını, telefonu açışımı, Erkan Tekman‘ın sesini, anlatılanları dinledikten sonra bir süre öylece duruşumu, kullandığım arabayı sağa çekip arabadan çıkıp bir sigara eşliğinde kendi kendime çocuklar gibi yol kenarında sevinişimi, hızla eve geri dönüp ailem ile heyecanlı heyecanlı konuşmamı, hemen telefona sarılıp dostlara haber verişimi, hazırlanışımı, bulduğum ilk araç ile yola çıkışımı…

Zaman gerçekten çok hızlı geçiyor. 23 Eylül 2004, Perşembe saat 19:15‘de gene bu günlüğe şöyle yazmışım;


Bu gece saat 12:30’da Ulusal Dağıtım Geliştirici Ekibi’nin bir parçası olmak amacıyla İstanbul’a Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü’ne doğru yola çıkıyorum.

Ankara’yı terkettiğim için biraz buruk, İstanbul’a gittiğim için biraz heyecanlıyım. Umarım herşey güzel gider.



Ve herşey umduğumdan kat ve kat daha harika gitti. Tarifine kelimeler yetmeyecek insanlar ile beraber tarifsiz şeyler yaşadım. Çalışma arkadaşlarım ailem, Pardus ise çocuğum oldu.

Harcı Alem ve Dürtücü Teknolojileri, o çay salonu görünümlü yerde yüzlerce kağıt arasında aylarca süren tasarım toplantılarını, hepimizin farklı tecrübelerini bir kapta eritip doğru birşey yapmaya çalışmanın verdiği hazzı, birbirimizden öğrenişimizi, o kadar garip enstürmanlı adamın bir orkestra misali bu kadar uyum içinde çalmasını izlemeyi, birbirimizi hem bu kadar sevip hem bu kadar saygı duymayı, sinirlenişlerimizi & kavgalarımızı, bizden başka kimseye anlamlı gelmeyen ara ara bu dünyaya ait olmadığını düşündüğümüz eğlence anlayışımızı, sürüm günleri bir ekran başında "kaç kişi indiriyor" izleyişlerimizi, hiç konuşulmamış olmasına rağmen sessizce üzerinde anlaşılmış "mükemmellikten bir damla taviz vermeme" halimizi, kök dosya sistemlerini, ilk Çalışan CD‘yi, ilk PiSi paketini, 1.0 sürümünü, Pardus 2007‘yi ve şimdi Pardus 2008‘i, sürüm sonrası eğlenceleri, ÇOMAR, Müdür ve niceleri aklıma geldikçe suratımda beliren gülümsemenin bir ömür boyunca hiç değişmeden kalacağına o kadar eminim ki…

Vedaları zerre kadar sevmem ama neyse ki bu yazı da bir veda yazısı değil. Hem insan çocuğuna ve ailesine nasıl veda eder ki? Peki bu yazı ne diye soranları da daha fazla bekletmeden hemen bir aşağıdaki satıra kadar eşlik edeyim o zaman. Ben bu satırları yazarken fonda Goran Bregovic/Iggy Pop - This is a film çaldığını paylaşmadan da geçemeyeceğim;


2001 yılından beri TÜBİTAK sınırları içinde geçirdiğim profesyonel çalışma hayatım 4 Temmuz 2008 itibariyle sona erdi. Temmuz ortalarından sonraki profesyonel yaşantımı ise Symantec çatısı altında sürdürmeye başlayacağım. Bunca seneden sonra bu kararı almak ve uygulamaya geçirmek engel olamadığım acayip duygusallıklarım yüzünden tahminlerin ötesinde bir zaman almış olmasına rağmen arkamda bıraktığım ekip, çıkan ve çıkmakta olan harika işler, yüzlerce çok değerli geliştirici, harika işler yapan bir camia ve binlerce değerli kullanıcımız sayesinde "çocuğumu" şimdilik harika ellere emanet ettiğimi biliyorum.

Bu süre zarfında hayatıma onlarca inanılmaz insan girdi ama özel olarak başta Erkan Tekman‘a, bir proje yöneticisinden öte bir abi olduğu, her nazımızı çektiği, bize güvendiği, böyle bir ekibi bir araya getirecek cesareti gösterdiği ve dışardan gelen her acayipliğe bizden önce siper olduğu için. Birinci kuşak diye kendi kendime isim taktığım A. Murat Eren, Gürer Özen, Barış Metin, Onur Küçük, ve Umut Pulat’a, hemen arkalarından koşup gelen Mehmet D. Akın, İsmail Dönmez ve Koray Löker‘e, nasıl güzel geldiler dediğim Gökmen Göksel ve Bahadır Kandemir‘e, bazen feci pataklayasım gelse de Ali Erdinç Köroğlu‘na, sefalar getiren Faik Uygur ve Ekin Meroğlu‘na. Son demde aramıza katılan ve çoğu şeye olan inancımı yenileyen Gökçen Eraslan, Ozan Çağlayan, Pınar Yanardağ, Fatih Aşıcı, Işıl Poyraz, Ali Ulvi Tunç, Taner Taş ve Serbülent Ünsal‘a, hayran hayran baktığım Gökhan Özkan" ve Banu Önal‘a, hastası olduğum Ali Işıngör ve tüm artİstanbul/Özgürlükİçin ekibine, akılın yaşta değil başta olduğunun canlı kanıtı olan ufaklıklar Ahmet Aygün ve Eren Türkay‘a, pek değerli harika yingelerim Burçin Metin ve Duygu Özpolat  Eren’e, tüm geliştiricilerimize ve tüm camiaya gösterdikleri candan yakınlık ve dostlukları, geçirttikleri harika zamanlar ve diğer her birşey için teşekkürü bir borç biliyorum.

Aynı dün gibi, yarın da bir Pardus geliştiricisi olmaya, bir parçası olmaktan sonsuz zevk aldığım özgür yazılım camiasına katkıda bulunmaya devam edecek ve bizim ufaklığın büyümesini izleyeme devam edeceğim.

Özetle, bir süre ortalarda olamayabilirim ve fakat işler yoluna girdikten sonra umuyorum ki değişen tek şey markası olacak :)