Kakalak gibi kaldım mı dedin?

Nasıl anlatsam, nereden başlasam, 6 kişiydik o zaman... diye girizgah yapılabilir sanırım. Bugün Barış, Burçin, Didem, Onur, Gürer ve ben sosyal olmak adına bir hamle yaptık ve hep beraber Kiralık Oyun isimli tiyatro oyununa gittik. Günün en anlamlı saatleri inegöl köfte ve ardından yapılan Baylan(Kup Griye) anlarıydı sanırım :)

Malum insanların bir konu hakkında yorum yapabilmeleri için fikir sahibi olabilmeleri gerekiyor (her ne kadar yurdum insanı profiline uymasada) ve bu birikimin ortaokuldan beri ilk defa tiyatroyu tiyatroda (evet DVD/VCD değil kanlı canlı sahnedeydi) izleyen bende olmadığı kesin. Ama genede kendime engel olmayacağım ve yazacağım...

Eğer tiyatro bunun gibi birşeyse özür dilerim ben almayayım, eğer entelim/dantelim diyen seyirci oyun başlayınca alkışlamıyor ama Okan Bayülgen sahneye girince ayağa kalkıyorsa ben içlerinde olmayayım, eğer benim neye güldüklerini bile anlamadığım bir takım laf salatası komik diye nitelendirilecekse ben duymayayım ve en önemlisi ben sanat adamıyım sosyal içerikli mesaj vermeliyim kaygısı ile oyunun içine edilecekse ne olur ben yakınlarda durmayayım...

Pek bir hevesle gittiğim oyun bana öyle bir darbe vurduki feleğim şaştı, yarısında "çıkarın beni bu kaptan" bakışları atmaya başladım, bunaldım, uykum geldi, bir ara ciddi ciddi bilgisayar mı açsam diye düşünmeye başladım ama bunları ne aman ben trip yapayım iç güdüleri ile ne de çocukca nazlar sebebi ile yaptım, hakikaten iki kolumun altına sıcak yumurta koysalar (bakınız Osmanlı işkence sanatı) daha konforlu olurdum en azından bana ne yapıldığı hakkında fikrim olurdu.

Oyun (namı diğer azap) bitti bizim sosyal 6'lı kahvelerini içerken 3 olasılık üzerinde yoğunlaştı; 1. Oyunları Derya Baykal yazıyordu, boşanınca böyle oldu, 2. Öyle acayip şeyler oldu ki hiçbirimiz birşey anlamadık ama aslında oyun harika komik, içerikli ve sanatsaldı ve 3. Ferhan Şensoy oturdu düşündü, bunca senelik sanat hayatımda ne yazsam geldiler/gelmediler ama ben ne azaldım ne çoğaldım, zaman intikam zamanıdır, öyle bir şey yazayım ki bir iki ünlü isim de katayım önlerine sunayım bakalım ne yapacaklar, acaba bunlar koyun mu deneyi yaptı ve seyirciler arasında adamları vardı insanları izlediler. Ama soruyorum sana ey kader, bula bula beni mi buldun gene, bitti işte tiyatro sevdam daha başlamadan...

Bu kötü anıları arkada bırakırsak (nasıl olacaksa artık), kalan sahalarda şunlar olmuş; Artık aslan gibi bir betamız var (kod adını "sana kapak olsun" koydum kendimce), Inet-tr geliyor (bu hafta sonu), Barış, Meren ve ben beraber "Linux Nedir?" semineri vereceğiz, sanırım kendileri seminer olmaktan çıkacak ama olsun onunda ayrı tadı olacak. Penguence 3. sayısını çıkartmış, emekleri geçenlerin eline sağlık pek güzel olmuş gene ama "Turkuaz" yazısını okurken üzüldüm kendi kendime, ekibin çoğu Linux ile uğraşmayı bırakmış, gene çoğu ülkemizde olan gelişmelerden uzak/habersiz, elini eteğini çekmiş kendi dertleri ile uğraşıyorlarmış, en azından öyle cevap vermişler sorulara, keşke dedim kendi kendime gene böyle olmasaydı ve onların o senelerde edindikleri tecrübe bir şekilde tekrar kullanılabilir durumda olsaydı, hoş olmaz mıydı, evet dediğinizi duyar gibi oluyorum, neyse uyku vakti gelmiş haaa unutmadan "Aşkla geliyoruz!"...